Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Hür Sanayici ve İşadamları Derneği (HÜRSİAD) tarafından düzenlenen Sektörel Açılım Toplantılarının ikincisi olan 'Gıda Zirvesi'ne katıldı. Ankara Shareton Otel'de yapılan toplantıda bir konuşma yapan Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, tarımın insan beslenmesi için gerekli gıdaları sağlaması açısından vazgeçilmez bir konuma sahip olduğuna dikkat çekti. Gıda sektörünün, 28 bin işyeri, 150 bin dolayında istihdam ettiği insan, 400 bin satış yeri ve milli gelirin % 5'ini ihtiva etmesi yönüyle Türkiye'nin en büyük sektörlerinden biri olduğunu söyleyen Bakan Eker, tarımla ilgili çıkardıkları 8 temel kanunun arasında Gıda Kanunu'nun bulunduğunu da hatırlattı. 2002 yılında 38–39 bin olan gıda denetim sayısının 2006 yılında 244 bine çıktığını vurgulayan Bakan Eker, 5 bin 300 kişilik bir denetim ekibiyle yurt genelinde denetimlerin aralıksız sürdürüldüğünü kaydetti.
"Gıda sektöründeki sorunlar kültürel-ekonomik yapıyla yakından alakalı"
"Gıda Denetim Sisteminin Akreditasyonu Projesi" Ankara, Bursa ve Konya'da pilot uygulama olarak başlatıldı. 'Tarladan sofraya' bütün zinciri teminat altına alacak, güvenlik içinde tutacak bir mekanizmayla, denetim meselesini ele alıyoruz. Bizim tarım ve gıda sektörünün geleceğiyle ilgili temel yaklaşımımız budur" diyen Bakan Eker, "Atılacak daha çok adım var bunun farkındayız. Çünkü bu mesele tek başına bir disiplin değil. Gıdanın üretiminden bahsettiğiniz zaman en geniş anlamıyla toplumsal bir kavramdan bahsetmiş oluyoruz. Tarım kültürün ta kendisidir. Zaten bizim dilimize kültür şeklinde geçen Latincedeki 'cultura' kelimesi ekip biçmek demektir. Ekip biçtiğiniz şey yiyip içtiklerimizdir. Yiyip içtiklerimiz aynı zamanda ticaretini yaptığımız, dünya ile temasımızı sağlayan işlerdir. Bu bizim kültürümüzün şekillenmesinde de rol alan temel bir faktördür. Bundan dolayı gıdanın üretiminden, ticaretinden, muhafazasından bahsettiğimizde toplumun sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapısıyla çok yakın ilişkisi olan bir sektörden bahsediyor oluyoruz. Bu çözümü zorlaştırıyor. Çünkü işin içine eğitim, alışkanlıklar, sermaye kullanımı, nitelikli işgücü, bilgi ve teknoloji giriyor. Bütün bunlar gıda sektörünün daha ileri bir düzeye taşınması için temel faktörlerdir. Ne kadar yasal düzenleme yaparsanız yapın, ne kadar uğraşırsanız uğraşın eğer belirli bir sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel bir iyileşme toplumda olmazsa, alacağınız yasal tedbirlerin çok fazla önemi olmaz. Bu sorunun aşılması noktasında bir kamuoyu bilincinin oluşması lazım" şeklinde konuştu.
"Organik Tarıma Destek"
Kırsal kalkınma yatırımlarının bu seneki tebliğin de yayımlandığına işaret eden Bakan Eker, Organik Tarım Kanunu'nu çıkardıklarını, organik tarım yapan üreticilere diğer üreticilere oranla yüzde 30 daha fazla destek verdiklerini ve organik tarım yapmak üzere Ziraat Bankası'ndan kredi kullanacak olan üreticilere % 60 daha ucuz kredi kullanma imkânı tanıdıklarını belirtti.
"Yönetim Pratiğimiz İşbirliği Üzerine Kurulu"
Bakan Eker, tarım ve gıda sektörünü tek başlarına yönetmek düşüncesinde olmadıklarını ifade ederek, bugüne kadar ki yönetim pratiklerinde de ilgili sektör temsilcileriyle hep temas halinde olduklarının altını çizdi. Bakan Eker, "Bunun en son örneklerinden bir tanesi 'Gıda Maddelerinin Üretimindeki Etiketleme Tebliği'dir. Gıda sanayicisinin talebi olan bu tebliği geçtiğimiz aylarda çıkardık. Onlar da bu kadar yüksek bir suratle bu adımı atacağımızı düşünmüyorlardı. Hayret ettiler. Çünkü oradaki bazı unsurlar Avrupa Birliği'nin bile çok üstünde. Bizim diyalogdan yana herhangi bir sorunumuz yok" dedi.
"Birtakım Hizmetleri Paydaşlara Bırakıyoruz"
Birtakım hizmetleri paydaşlara bırakmak hedefinde olduklarını vurgulayan Bakan Eker, 2007 yılı içinde kırsal alanda üreticilere hizmet edecek, onlarla yaşayacak ve onlara hizmet edecek 2500 personeli köylere gönderdiklerini söyledi. Tarım ve hayvancılık potansiyeline sahip 20 bin köyün bu 2500 kişinin görev alanı içinde olacağını belirten Bakan Eker, konuşmasında şu hususlara yer verdi:
"40 tane gıda laboratuarımız var. Süreç her ne kadar 1998'de başlamış olsa da büyük ölçüde bunların akredite edilmesi, geniş çalışma alanı sağlanması bizim dönemimizde oldu. 32 tane de özel laboratuar kuruldu. Bunların toplam 14 tanesi akredite. Bunlardan daha etkin bir şekilde faydalanacağız.
"Türkiye kalite ihtiyacı sebebiyle artık buğday ve mısır ithal etmiyor"
Türkiye'de buğdayla ilgili kalite sorununu çözdük. 2004 yılına kadar Türkiye ihtiyacından fazla buğday ürettiği halde her yıl 1-1.5 milyon ton kalite ihtiyacı nedeniyle ithalat yapıyordu. Sertifikalı buğday tohumu kullanımını yaygınlaştırdık ve destek verdik. 2002'de 75 bin ton olan sertifikalı buğday tohum kullanımını geçtiğimiz yıl 280 bin tona çıkardık. Bu tek başına verimi ve kaliteyi yüzde 25 oranında etkileyen bir faktördür. Üzerinde çalıştığımız ikinci parametre sünedir. Havadan mücadeleyi yasakladık ve yer aletleriyle mücadeleye geçtik. Emgili dane oranı uçakla mücadele yapıldığı zamanlarda yüzde 4'tü. Yer aletleriyle mücadeleyle yüzde 1'in altına düştü. Bu iki parametreyle Türkiye'de buğdayda kalite sorunu aşıldı ve Türkiye kalite ihtiyacı sebebiyle buğday ithalatı yapmadı.
"Desteklemeleri Yeniden Şekillendiriyoruz"
İhtiyacımız olan yağlı tohumlar için 2002'de ödenen prim 186 trilyon TL idi. Biz bunu 930 Trilyon TL'ye çıkardık. Ürüne prim ödeme esasını getirdik. Eskiden toplam tarım desteklerinin içinde Doğrudan Gelir Desteği'nin payı yüzde 85 idi. Araziye, tapuya para veriliyordu. Biz bunun oranını yüzde 45'e indirdik. Primleri yukarı çıkardık. Mesela mısırda prim uygulaması başlattık. Türkiye her sene 2.1 milyon ton mısır üretiyordu, 1-1,5 milyon ton da mısır ithal ediyordu. Prim uygulamasıyla mısır üretimi 2005'te 4 milyon ton, 2006'da 3 milyon 850 bin ton olarak gerçekleşti. Son iki yılda da mısır ithalatı yapmadık. Bütün bu gelişmeler destekleri ihtiyaca ve şartlara göre değiştirmekle gerçekleşti. 2007'de ise destekleri tarımsal havzalardaki ürünlerin verimlilik esasına göre değiştireceğiz. Türkiye'de tarımsal üretim çeşitli havzalarda yapılıyor ve her havzadaki ürün diğer havzaya göre daha farklı bir verimlilik düzeyiyle üretiliyor. Türkiye'nin neresinde hangi ürünü ekerseniz ekin, verimli olan yerde de verimsiz olan yerde de ürün aynı desteği alıyor. Biz bunu değiştiriyoruz. 2007'de pilot uygulamasını üç bölgede Trakya, Orta Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da başlatıyoruz. Her bölgede bir pilot il. Diyelim Trakya'da en yüksek verimle ayçiçeği üretiliyorsa orada ayçiçeğini çok yüksek oranda destekleyeceğiz. Ama başka bölgede aynı verimle ayçiçeği üretemediği halde ayçiçeği eken varsa onu desteklemeyeceğiz. Orda da hangi ürün en yüksek verimle üretiliyorsa orada da onu destekleyeceğiz.
"Türkiye'nin artık bir tarım politikası var"
Gerçek anlamda üretim planlaması budur. Türkiye'nin tarım politikası yok derlerdi. Türkiye'nin artık bir tarım politikası var. Tarım Kanunu'nu ve Tarım Stratejisi Belgesi'ni çıkardık. Tarım Kanunu'yla bütün bu meseleler detaylarıyla tanımlandı. Tarım politikaları ve desteklemeler bundan sonra Hükümetlerin keyfi kararlarından bağımsız olarak, kanunda yazıldığı şekliyle uygulanacak." Tarım ve Köyişleri Bakanlığı; 20.02.2007 |